[NOT: Başka bir siteye yazdığım bir yazıyı buradaki arkadaşlarla paylaşmak istedim. Bildiğiniz gibi doğrular tartışılarak bulunur. Tabii ki tartışmalar da delillere dayandırılarak yapılmalıdır. ]
Mucize kavramı ve tarifi öyle anlaşılıyor ki yerine oturmamıştır. Ne yazık ki bu kavram kargaşası her yerde kendini gösteriyor. Ne anlatılacaksa önce onun hududu çizilmeli, yoksa devamlı boş yere çekişir, gücümüzü boş yere harcarız. Her şey net olmalı. Örneğin bütün İslam alimleri "haber-i ahad ile akait bina edilemez" der, fakat biraz sonra dediğini unutur, hadislerle -ki hadislerin %99,5 u haber-i ahattır- akait kurallar koymaya başlarlar kabir azabı vs. gibi...
Bunun için Mucize kavramı ve tarifini vermek gerekti. Benim anlattıklarım burada verilen tarife göredir ve bu tarifi de ben yapmadım, akait kitaplarının hepsinin verdiği ortak bir tariftir. Fakat ne yazık ki o tarifi yapanlar da bir kaç sayfa sonra tariflerini unuturlar, konuyu saptırırlar.
Keza mucize kavramı; yapılan tarife göre genişleyebilir de daralabilir de. Bunun için yazı yazan arkadaşlar, önce üzerinde durduğu kavramın tarifini verirse daha rahat anlaşabiliriz kanaatindeyim . Saygılar
KURAN IŞIĞINDA MUCİZE’NİN TANIMI:
Mucize “acz” kökünden türemiş olup aciz bırakan güçsüz kılan harika olay anlamına gelir.
Mucize, peygamberlik iddiasında bulunan zatın elinde, inkar edenlere meydan okuduğu esnada, benzerini getirmekten inkarcıları acze düşüren fiili veya men’i bir tarzda meydana gelen harikulade bir iştir.
Bir hârika olan mucizenin iki ana özelliği vardır.
Her harikulade olay bir mucize değildir. Harikulade bir olayın mucize sayılabilmesi için şu iki şartın birlikte olması gerekir:
Bunlardan biri; "meydan okumak" diğeri, inkârcıları "âciz bırakmak"tır. Ehl-i Sünnet âlimleri, mucizeyi, kerâmet gibi diğer harikalardan ayıran unsur ve şartları dikkate alarak çeşitli ifadelerle tarif etmişlerdir. Bunlardan en uygun ve açık olanı şöyledir;
Mucize; Peygamberlik iddiasında bulunan ve inkârcılara meydan okuyan zâtın bu iddiasının doğruluğunu ispat etmek için, Hak Teâlâ'nın, onun vasıtasıyla izhar ettiği ve muarızlarını bir benzerini yapmaktan âciz bırakan, tabiat kanunları ve âdetler üstü hadiselerdir (et-Taftazânî, Şerhul-Akâid en-Nesefiyye; Kahire 1939, s. 459-460; Diğer tarif için bk. el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, III,177; el-Cezirî, Tavdîhu'l-Akâid, 140).
KUR’AN’DA KULLANILIŞI
Kur’an’da mucize terimi için “ayet ve ayat” kelimeleri kullanılmıştır. Ayet ve ayat; nişan, alamet, delil, belge, mucize, Kuran cümleleri manalarına gelir. Özellikle K.Kerimde tekil olarak geçen “ayet” kelimelerin tamamı mucize, belge, delil manasında kullanılmıştır bakara 106. ayet hariç. Bu bir ayette Kuran cumlesi manasında kullanılmıştır:
2/BAKARA-106: Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Biz bir âyetten neyi neshedersek (kaldırırsak ve değiştirirsek) veya neyi unutturursak, ondan daha hayırlısını veya onun mislini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmiyor musun?
-Çoğul olarak “ayat” kelimesi ise hem mucizeler, hem belge, delil, işaret ve hem de Kuran cümleleri manasında kullanılmıştır ama daha çok Kuran cümleleri manasında kullanılmıştır.
MUCİZE KİMDEN İSTENİR:
Peygamber olduğunu yani Allah’ın elçisi olduğunu söyleyen herkesten istenir. Allah’ın seni elçi tayin ettiğine dair bir belgen var mı, kendini ispat et, ayetini=mucizeni göster” derler halk. Örneğin:
Hz. Musa Allah’ın elçisi olarak Firavuna gidince ;
7/A'RÂF-105: Hakîkun alâ en lâ ekûle alallâhi illel hakk(hakka), kad ci’tukum bi beyyinetin min rabbikum fe ersil maiye benî isrâîl(isrâîle).
“Hak olan (doğru olan) Allah'a karşı Hakk'tan başka bir şey söylemememdir. Size Rabbinizden beyyine =(açık delil, mucize) ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle beraber gönder.” der.
Firavun da:
7/A'RÂF-106: Kâle in kunte ci’te bi âyetin fe’ti bihâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
(Firavun şöyle) dedi: “Eğer bir âyet =(mucize) getirdinse, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen onu getir.”
Örnek ayette görüldüğü gibi mucize, Peygamberlik iddiasında olan herkesten istenen Peygamberlik belgesidir. Ama göstereceği belgeyi, kendisinden başkasının yapamaması, gösterememesi gerekir. Bunun için bu belgenin adına mucize (aciz bırakan) denir.
a-Mucize Peygamber namzedine ya peygamberlikle beraber verilir: Hz Musa’a Firavuna gönderilirken verildiği gibi:
28/KASAS-31: Ve en elkı asâk(asâke), fe lemmâ reâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiren ve lem yuakkıb, yâ mûsâ akbil ve lâ tehaf, inneke minel âminîn(âminîne).
"Ve asanı at!" Bunun üzerine (asasını atınca), onun yılan gibi hareket ettiğini gördü. Arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa, (geri) dön! Ve korkma, muhakkak ki sen emniyette olanlardansın!"
28/KASAS-32: Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rehbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâih(melâihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).
Elini koynuna sok, onu kusursuz beyaz olarak çıkar. Korkudan (açılan), kanatlarını (kollarını) kendine çek (kapat). Bu ikisi, senin Rabbinden, firavuna ve onun (kavminin) ileri gelenlerine iki burhan(delildir= mucizedir) dır. Muhakkak ki onlar, fasık bir kavimdir.
b-Ya da mucize, görevini ifa ederken muarızları peygamberlerden bir mucize istemesiyle verilir. Hiçbir peygamber mucize gösterme yetisine sahip değildir. Ancak Allah(cc) o imkanı verirse gösterebilir. Bu şekilde isteyip de istedikleri mucize gösterildikten sonra inanmadılar mı o toplum toptan helak edilir. Nitekim Ğafir =mü’min 78. ayeti kerimesinde şöyle buyruluyor:
40/MU'MİN-78: Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).
Ve andolsun ki senden önce (de) resûller gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık ve bir kısmını sana anlatmadık. Allah'ın izni olmadan bir resûlün âyet (mucize) getirmesi olamaz. Artık Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hükmedilmiş [gereken yapımış] olur. Ve (hakkı) boşa çıkarmak isteyenler, orada hüsran uğramışlardır.
SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED’E VERİLEN MUCİZE:
Hz. Muhammed’e (as) tek bir mucize verilmiştir; o da, Kuran’dır. Kuranın mucizeliği ise kıyamete kadar bakidir. Kuran, Hz. Muhammed’in Allah Resulü olduğunu kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara ispat etmeğe devam edecektir.
-Hz. Muhammed’den de görsel mucize istedilerdi. Cenab-i Allah Hz. Muhammed’den mucize isteyenlere şöyle cevap veriyor:
29/ANKEBÛT-50: Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun min rabbih(rabbihî), kul innemel âyâtu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).
Ve: "Ona Rabbinden âyetler (mucizeler) indirilseydi ya! (gerçekten Allah’ın resulü idiyse)?" dediler. De ki: "Muhakkak ki âyetler (mucizeler), ancak Allah'ın katındadır. Ve ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım."
29/ANKEBÛT-51: E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn.
Onlara okunmakta olan Kitab'ı, sana indirmiş olmamız (mucize olarak) kendilerine kâfi gelmedi mi? Muhakkak ki mü'min olan bir kavim için bunda elbette rahmet ve zikir vardır.
17/İSRÂ-59: Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihel evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ(tahvîfen).
Bizim âyet (mucize) göndermemize mani olan şey, ancak evvelkilerin onu (mucizeleri) yalanlamış olmalarıdır. Semud kavmine (gözle) görünen (bir mucize olarak) dişi deve verdik. Sonra ona zulmettiler. Ve Biz, âyetleri (mucizeleri), korkutmaktan başka bir şey için göndermeyiz.
Özetlersek Muarızlar delil isterler, yani “gerçekten Allah’ın elçisiysen bize kesin bir delil, bir mucize göster, sakın bu, senin yakıştırman, senin buluşun bir şey olmasın” derler.
Peygamber (as) da Allah’ın(CC) izin verdiği mucizeyi gösterir ve “bu mucize Allah’tandır” der. Eğer bunu benden biliyorsanız siz de benim gibi insansınız, ben tek başıma bunu yaptım, siz ise çoksunuz, hepiniz aklınızı, fikrinizı, bütün maharetlerinizi birleştirin aynısını yapınız” diyerek meydan okur.
İşte bu bir birini aciz bırakma yarışına dini bir terim olarak “mucize” dediler.
Hz. Muhammed için de şöyle dediler:
[025.004] [E1] Küfredenler: «Bu yalnızca onun uydurduğu bir iftiradır. ona başka bir topluluk da yardım da bulunmuştur bu hususta.» dediler. Bunlar, gerçekten haksızlık ve iftiraya saptılar.
[025.005] [E1] Yine dediler ki: «Bu eskilerin masallarıdır, onları yazdırtmış da akşam sabah onlar kendisine okunuyor.»
[016.103] [E1] Muhakkak biliyoruz ki onlar: «Mutlaka onu bir insan öğretiyor!» da diyorlar. Haktan saparak isnatta bulunmak istedikleri kimsenin dili yabancıdır; bu Kur'an ise gayet açık bir Arapça'dır.
Rabbimiz de bunlara cevaben buyruyor ki:
[002.023] [E1] Eğer kulumuza parça parça indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, haydi onun gibisinden bir sure meydana getirin ve Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer iddianızda doğru iseniz.
[002.024] [E1] Fakat yapamazsınız -ki hiç bir zaman yapamayacaksınız- o halde kafirler için hazırlanmış -çırası insanlarla taşlar olan- o ateşten sakının!
-Müşriklerin, sanki mucize gösterilirse inanacakmış gibi davranışları müminleri çok etkilemiş olmalı ki, ne olurdu, Allah Resulü Rabbinden bunların istediği mucizeyi göstermesini istese de bunlar da muslüman olsalar, biz de bu işkence ve sıkıntılardan kurtulsak diye düşünmeye başlamışlardı. Yüce Allah bunun üzerine müminleri şöyle ikaz etti:
[013.031] [DI] Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yeryüzünün parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kuran olsaydı, yine de kafirler inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. Hala İnananlar, «Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirebilecek olduğu» gerçeğini anlamadılar mi? [ki, Allah mucize indirse de hepsini imana getirse deyip beklenti içindeler. Allah isteseydi yani zorlayıcı irade kullansaydı, hiçbir mucize göstermeden de imana getirebilirdi.] Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz.
Müşriklerin devamlı mucize isteyişleri karşısında bunalan Allah Resulünü de şöyle uyarıyor Rabbimiz:
[006.034] [DI] Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlanmalarına ve sıkıştırılmaya katlandılar. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur; and olsun ki peygamberlerin haberi sana da geldi.
[006.035] [DV] Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma!
MUCİZELERİ DİĞER HARİKUL’ADE OLAYLARDAN AYIRAN ÖZELLİK:
Görüldüğü gibi mucizeleri, benzeri harikulade olaylardan ayıran en önemli özelliklerinden biri, başka bir deyişle alamet-i farikası; bir birini yalanlayan iki tarafın bulunmasıdır. Peygamber der ki; “ben Allah’ın elçisiyim”. Muarızları der ki; “hayır, sen Allah’ın elçisi değilsin. Eğer doğru söylüyorsan Allah’ın sana bu görevi verdiğine dair Allah’tan bir belge getir” derler.
-Peygamber de Allah’ın kendisine verdiği mucizeyi yani peygamberlik belgesini gösterir.
-Muarızlar da bunu kabul etmemek için bahaneler uydururlar, bu, senin uydurmandır, bizim bilmediğimiz özel bir bilgiye dayanarak kendin icat ettin, bunu biz, Allah’ın sana verdiği bir belge olarak kabul etmeyiz” derler.
-Peygamber olan zat da mademki buna benim uydurmam, yani bir beşer buluşu diyorsunuz, o halde siz de benim gibi bir beşersiniz, hepiniz birleşin, insan dışı güçlerden kime sözünüz geçerse onları da yardıma çağırın, bu benim icadım kabul ettiğiniz şeyi yapın” diyerek meydan okur.
KUR’AN’DA BAZI MUCİZE ÖRNEKLERİ
Salih (as)’ın kavmi Semud’a verilen Deve ve kavmin deveyi kesip helak olması:
Araf 7/73, Hud 11/64, İsra 17/59, Şuara 26/155
Musa (as)’a attığında canlanan asa: Neml 27/10
Musa (as)’a elini koltuğunun altından çıkarınca parlayan bir beyaz el: Neml 27/12
Musa (as)’a tufan, çekirge gibi dokuz mucize: İsra 17/101, Neml 27/12
İsa (as)’ın çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üflemesi ve onun Allah’ın izniyle hemen kuş olması, Kör ve alacalıları iyileştirmesi: Al-i İmran 3/49
İsa (as)’ın Allah’ın izniyle ölüleri diriltmesi: Al-i İmran 3/49
-İsa(as)’ın gökten bir sofra indirmesi: Maide 5/112-115
-Üzeyr (as) yüz sene ölü olarak bekletilerek tekrar kaldırılması, gözünün önünde eşeğinin diriltilmesi. 2/259
-İbrahim (as)a kuşların nasıl diriltildiğinin gösterilmesi. 2/260
-Hz. Musa’nın Allah’ı (cc) görmek istemesi ve bunun üzerine Allah’ın (cc) dağa tecelli ederek dağın param parça olması.
Bu son dört örnek inandıkları halde kalplerinin mutmain olması için istenmiş ayet (mucize)lerdir. Bunların gösterilmesinden sonra hasıl olacak en ufak bir şüphe ve tereddüt helak olmalarına sebep olabilirdi, fakat tereddüt eden çıkmadı.
MUCİZE GİBİ GÖRÜNMESİNE RAĞMEN MUCİZE SAYILMAYAN BAZI OLAĞANÜSTÜ OLAYLAR:
-Hz. Eyyub (as)ın Allah’ın emriyle, ayağıyla yeri teperek su çıkarması ve ondan içip yıkanarak şifa bulması. [038.042] [E1] Ayağınla yere tep! işte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su. dedik.]
- Hz. Muhammed’in gece mescidi aksaya yürütülmesi, miraç hadisesi. Bunları sadece Peygamber (as)ın kendisi yaşadı, kimseye göstermedi. Dolayısıyla hiçbir kimse peygamberliğinin delili olarak görmez.
-Hz. Nuh’a gemi yapım sanatının öğretilmesi.11/37, Tufanla Nuh kavminin helaki.
-Lut, Semud, Âd ve Şuayb kavminin helaki.[Kısaca bütün kavimlerin helaki tabii afetlerle olmuştur.]
-Hz. Davud’a zırh yapım sanatının öğretilmesi.21/80
-Hz. Suleymanın yanındaki kitaptan kendisinde ilim olan kişi tarafından Belkisin tahtının getirilmesi. [Bu, ilimle getirilmiş].
-Hz. İbrahim’in ateşte yanmadan, mancınıkla atılmasına rağmen bir yerinin kırılmadan kurtulması.
-Hz. Musa ve kavmine çölde beslenmeleri için kudret helvası ve bıldırcın gönderilmesi, üzerlerine bulutun gölge kılınması. 2/57
-Hz. Musa ve kavminin denizden geçirilmesi
- Kavminin su istemesi üzerine Hz. Musa’nın Allah (cc)nın emrine binaen asasıyla taşa vurması ve taştan on iki pınar fışkırması. 2/60 vs …
Bu misalleri daha da çoğaltabiliriz.
* * * * * * *
-Peki, bunların mucize sayılmayacağını nereden çıkardınız?
Devamı var.
Mucize kavramı ve tarifi öyle anlaşılıyor ki yerine oturmamıştır. Ne yazık ki bu kavram kargaşası her yerde kendini gösteriyor. Ne anlatılacaksa önce onun hududu çizilmeli, yoksa devamlı boş yere çekişir, gücümüzü boş yere harcarız. Her şey net olmalı. Örneğin bütün İslam alimleri "haber-i ahad ile akait bina edilemez" der, fakat biraz sonra dediğini unutur, hadislerle -ki hadislerin %99,5 u haber-i ahattır- akait kurallar koymaya başlarlar kabir azabı vs. gibi...
Bunun için Mucize kavramı ve tarifini vermek gerekti. Benim anlattıklarım burada verilen tarife göredir ve bu tarifi de ben yapmadım, akait kitaplarının hepsinin verdiği ortak bir tariftir. Fakat ne yazık ki o tarifi yapanlar da bir kaç sayfa sonra tariflerini unuturlar, konuyu saptırırlar.
Keza mucize kavramı; yapılan tarife göre genişleyebilir de daralabilir de. Bunun için yazı yazan arkadaşlar, önce üzerinde durduğu kavramın tarifini verirse daha rahat anlaşabiliriz kanaatindeyim . Saygılar
KURAN IŞIĞINDA MUCİZE’NİN TANIMI:
Mucize “acz” kökünden türemiş olup aciz bırakan güçsüz kılan harika olay anlamına gelir.
Mucize, peygamberlik iddiasında bulunan zatın elinde, inkar edenlere meydan okuduğu esnada, benzerini getirmekten inkarcıları acze düşüren fiili veya men’i bir tarzda meydana gelen harikulade bir iştir.
Bir hârika olan mucizenin iki ana özelliği vardır.
Her harikulade olay bir mucize değildir. Harikulade bir olayın mucize sayılabilmesi için şu iki şartın birlikte olması gerekir:
Bunlardan biri; "meydan okumak" diğeri, inkârcıları "âciz bırakmak"tır. Ehl-i Sünnet âlimleri, mucizeyi, kerâmet gibi diğer harikalardan ayıran unsur ve şartları dikkate alarak çeşitli ifadelerle tarif etmişlerdir. Bunlardan en uygun ve açık olanı şöyledir;
Mucize; Peygamberlik iddiasında bulunan ve inkârcılara meydan okuyan zâtın bu iddiasının doğruluğunu ispat etmek için, Hak Teâlâ'nın, onun vasıtasıyla izhar ettiği ve muarızlarını bir benzerini yapmaktan âciz bırakan, tabiat kanunları ve âdetler üstü hadiselerdir (et-Taftazânî, Şerhul-Akâid en-Nesefiyye; Kahire 1939, s. 459-460; Diğer tarif için bk. el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, III,177; el-Cezirî, Tavdîhu'l-Akâid, 140).
KUR’AN’DA KULLANILIŞI
Kur’an’da mucize terimi için “ayet ve ayat” kelimeleri kullanılmıştır. Ayet ve ayat; nişan, alamet, delil, belge, mucize, Kuran cümleleri manalarına gelir. Özellikle K.Kerimde tekil olarak geçen “ayet” kelimelerin tamamı mucize, belge, delil manasında kullanılmıştır bakara 106. ayet hariç. Bu bir ayette Kuran cumlesi manasında kullanılmıştır:
2/BAKARA-106: Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Biz bir âyetten neyi neshedersek (kaldırırsak ve değiştirirsek) veya neyi unutturursak, ondan daha hayırlısını veya onun mislini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmiyor musun?
-Çoğul olarak “ayat” kelimesi ise hem mucizeler, hem belge, delil, işaret ve hem de Kuran cümleleri manasında kullanılmıştır ama daha çok Kuran cümleleri manasında kullanılmıştır.
MUCİZE KİMDEN İSTENİR:
Peygamber olduğunu yani Allah’ın elçisi olduğunu söyleyen herkesten istenir. Allah’ın seni elçi tayin ettiğine dair bir belgen var mı, kendini ispat et, ayetini=mucizeni göster” derler halk. Örneğin:
Hz. Musa Allah’ın elçisi olarak Firavuna gidince ;
7/A'RÂF-105: Hakîkun alâ en lâ ekûle alallâhi illel hakk(hakka), kad ci’tukum bi beyyinetin min rabbikum fe ersil maiye benî isrâîl(isrâîle).
“Hak olan (doğru olan) Allah'a karşı Hakk'tan başka bir şey söylemememdir. Size Rabbinizden beyyine =(açık delil, mucize) ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle beraber gönder.” der.
Firavun da:
7/A'RÂF-106: Kâle in kunte ci’te bi âyetin fe’ti bihâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
(Firavun şöyle) dedi: “Eğer bir âyet =(mucize) getirdinse, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen onu getir.”
Örnek ayette görüldüğü gibi mucize, Peygamberlik iddiasında olan herkesten istenen Peygamberlik belgesidir. Ama göstereceği belgeyi, kendisinden başkasının yapamaması, gösterememesi gerekir. Bunun için bu belgenin adına mucize (aciz bırakan) denir.
a-Mucize Peygamber namzedine ya peygamberlikle beraber verilir: Hz Musa’a Firavuna gönderilirken verildiği gibi:
28/KASAS-31: Ve en elkı asâk(asâke), fe lemmâ reâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiren ve lem yuakkıb, yâ mûsâ akbil ve lâ tehaf, inneke minel âminîn(âminîne).
"Ve asanı at!" Bunun üzerine (asasını atınca), onun yılan gibi hareket ettiğini gördü. Arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa, (geri) dön! Ve korkma, muhakkak ki sen emniyette olanlardansın!"
28/KASAS-32: Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rehbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâih(melâihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).
Elini koynuna sok, onu kusursuz beyaz olarak çıkar. Korkudan (açılan), kanatlarını (kollarını) kendine çek (kapat). Bu ikisi, senin Rabbinden, firavuna ve onun (kavminin) ileri gelenlerine iki burhan(delildir= mucizedir) dır. Muhakkak ki onlar, fasık bir kavimdir.
b-Ya da mucize, görevini ifa ederken muarızları peygamberlerden bir mucize istemesiyle verilir. Hiçbir peygamber mucize gösterme yetisine sahip değildir. Ancak Allah(cc) o imkanı verirse gösterebilir. Bu şekilde isteyip de istedikleri mucize gösterildikten sonra inanmadılar mı o toplum toptan helak edilir. Nitekim Ğafir =mü’min 78. ayeti kerimesinde şöyle buyruluyor:
40/MU'MİN-78: Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).
Ve andolsun ki senden önce (de) resûller gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık ve bir kısmını sana anlatmadık. Allah'ın izni olmadan bir resûlün âyet (mucize) getirmesi olamaz. Artık Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hükmedilmiş [gereken yapımış] olur. Ve (hakkı) boşa çıkarmak isteyenler, orada hüsran uğramışlardır.
SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED’E VERİLEN MUCİZE:
Hz. Muhammed’e (as) tek bir mucize verilmiştir; o da, Kuran’dır. Kuranın mucizeliği ise kıyamete kadar bakidir. Kuran, Hz. Muhammed’in Allah Resulü olduğunu kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara ispat etmeğe devam edecektir.
-Hz. Muhammed’den de görsel mucize istedilerdi. Cenab-i Allah Hz. Muhammed’den mucize isteyenlere şöyle cevap veriyor:
29/ANKEBÛT-50: Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun min rabbih(rabbihî), kul innemel âyâtu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).
Ve: "Ona Rabbinden âyetler (mucizeler) indirilseydi ya! (gerçekten Allah’ın resulü idiyse)?" dediler. De ki: "Muhakkak ki âyetler (mucizeler), ancak Allah'ın katındadır. Ve ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım."
29/ANKEBÛT-51: E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn.
Onlara okunmakta olan Kitab'ı, sana indirmiş olmamız (mucize olarak) kendilerine kâfi gelmedi mi? Muhakkak ki mü'min olan bir kavim için bunda elbette rahmet ve zikir vardır.
17/İSRÂ-59: Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihel evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ(tahvîfen).
Bizim âyet (mucize) göndermemize mani olan şey, ancak evvelkilerin onu (mucizeleri) yalanlamış olmalarıdır. Semud kavmine (gözle) görünen (bir mucize olarak) dişi deve verdik. Sonra ona zulmettiler. Ve Biz, âyetleri (mucizeleri), korkutmaktan başka bir şey için göndermeyiz.
Özetlersek Muarızlar delil isterler, yani “gerçekten Allah’ın elçisiysen bize kesin bir delil, bir mucize göster, sakın bu, senin yakıştırman, senin buluşun bir şey olmasın” derler.
Peygamber (as) da Allah’ın(CC) izin verdiği mucizeyi gösterir ve “bu mucize Allah’tandır” der. Eğer bunu benden biliyorsanız siz de benim gibi insansınız, ben tek başıma bunu yaptım, siz ise çoksunuz, hepiniz aklınızı, fikrinizı, bütün maharetlerinizi birleştirin aynısını yapınız” diyerek meydan okur.
İşte bu bir birini aciz bırakma yarışına dini bir terim olarak “mucize” dediler.
Hz. Muhammed için de şöyle dediler:
[025.004] [E1] Küfredenler: «Bu yalnızca onun uydurduğu bir iftiradır. ona başka bir topluluk da yardım da bulunmuştur bu hususta.» dediler. Bunlar, gerçekten haksızlık ve iftiraya saptılar.
[025.005] [E1] Yine dediler ki: «Bu eskilerin masallarıdır, onları yazdırtmış da akşam sabah onlar kendisine okunuyor.»
[016.103] [E1] Muhakkak biliyoruz ki onlar: «Mutlaka onu bir insan öğretiyor!» da diyorlar. Haktan saparak isnatta bulunmak istedikleri kimsenin dili yabancıdır; bu Kur'an ise gayet açık bir Arapça'dır.
Rabbimiz de bunlara cevaben buyruyor ki:
[002.023] [E1] Eğer kulumuza parça parça indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, haydi onun gibisinden bir sure meydana getirin ve Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer iddianızda doğru iseniz.
[002.024] [E1] Fakat yapamazsınız -ki hiç bir zaman yapamayacaksınız- o halde kafirler için hazırlanmış -çırası insanlarla taşlar olan- o ateşten sakının!
-Müşriklerin, sanki mucize gösterilirse inanacakmış gibi davranışları müminleri çok etkilemiş olmalı ki, ne olurdu, Allah Resulü Rabbinden bunların istediği mucizeyi göstermesini istese de bunlar da muslüman olsalar, biz de bu işkence ve sıkıntılardan kurtulsak diye düşünmeye başlamışlardı. Yüce Allah bunun üzerine müminleri şöyle ikaz etti:
[013.031] [DI] Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yeryüzünün parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kuran olsaydı, yine de kafirler inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. Hala İnananlar, «Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirebilecek olduğu» gerçeğini anlamadılar mi? [ki, Allah mucize indirse de hepsini imana getirse deyip beklenti içindeler. Allah isteseydi yani zorlayıcı irade kullansaydı, hiçbir mucize göstermeden de imana getirebilirdi.] Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz.
Müşriklerin devamlı mucize isteyişleri karşısında bunalan Allah Resulünü de şöyle uyarıyor Rabbimiz:
[006.034] [DI] Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlanmalarına ve sıkıştırılmaya katlandılar. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur; and olsun ki peygamberlerin haberi sana da geldi.
[006.035] [DV] Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma!
MUCİZELERİ DİĞER HARİKUL’ADE OLAYLARDAN AYIRAN ÖZELLİK:
Görüldüğü gibi mucizeleri, benzeri harikulade olaylardan ayıran en önemli özelliklerinden biri, başka bir deyişle alamet-i farikası; bir birini yalanlayan iki tarafın bulunmasıdır. Peygamber der ki; “ben Allah’ın elçisiyim”. Muarızları der ki; “hayır, sen Allah’ın elçisi değilsin. Eğer doğru söylüyorsan Allah’ın sana bu görevi verdiğine dair Allah’tan bir belge getir” derler.
-Peygamber de Allah’ın kendisine verdiği mucizeyi yani peygamberlik belgesini gösterir.
-Muarızlar da bunu kabul etmemek için bahaneler uydururlar, bu, senin uydurmandır, bizim bilmediğimiz özel bir bilgiye dayanarak kendin icat ettin, bunu biz, Allah’ın sana verdiği bir belge olarak kabul etmeyiz” derler.
-Peygamber olan zat da mademki buna benim uydurmam, yani bir beşer buluşu diyorsunuz, o halde siz de benim gibi bir beşersiniz, hepiniz birleşin, insan dışı güçlerden kime sözünüz geçerse onları da yardıma çağırın, bu benim icadım kabul ettiğiniz şeyi yapın” diyerek meydan okur.
KUR’AN’DA BAZI MUCİZE ÖRNEKLERİ
Salih (as)’ın kavmi Semud’a verilen Deve ve kavmin deveyi kesip helak olması:
Araf 7/73, Hud 11/64, İsra 17/59, Şuara 26/155
Musa (as)’a attığında canlanan asa: Neml 27/10
Musa (as)’a elini koltuğunun altından çıkarınca parlayan bir beyaz el: Neml 27/12
Musa (as)’a tufan, çekirge gibi dokuz mucize: İsra 17/101, Neml 27/12
İsa (as)’ın çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üflemesi ve onun Allah’ın izniyle hemen kuş olması, Kör ve alacalıları iyileştirmesi: Al-i İmran 3/49
İsa (as)’ın Allah’ın izniyle ölüleri diriltmesi: Al-i İmran 3/49
-İsa(as)’ın gökten bir sofra indirmesi: Maide 5/112-115
-Üzeyr (as) yüz sene ölü olarak bekletilerek tekrar kaldırılması, gözünün önünde eşeğinin diriltilmesi. 2/259
-İbrahim (as)a kuşların nasıl diriltildiğinin gösterilmesi. 2/260
-Hz. Musa’nın Allah’ı (cc) görmek istemesi ve bunun üzerine Allah’ın (cc) dağa tecelli ederek dağın param parça olması.
Bu son dört örnek inandıkları halde kalplerinin mutmain olması için istenmiş ayet (mucize)lerdir. Bunların gösterilmesinden sonra hasıl olacak en ufak bir şüphe ve tereddüt helak olmalarına sebep olabilirdi, fakat tereddüt eden çıkmadı.
MUCİZE GİBİ GÖRÜNMESİNE RAĞMEN MUCİZE SAYILMAYAN BAZI OLAĞANÜSTÜ OLAYLAR:
-Hz. Eyyub (as)ın Allah’ın emriyle, ayağıyla yeri teperek su çıkarması ve ondan içip yıkanarak şifa bulması. [038.042] [E1] Ayağınla yere tep! işte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su. dedik.]
- Hz. Muhammed’in gece mescidi aksaya yürütülmesi, miraç hadisesi. Bunları sadece Peygamber (as)ın kendisi yaşadı, kimseye göstermedi. Dolayısıyla hiçbir kimse peygamberliğinin delili olarak görmez.
-Hz. Nuh’a gemi yapım sanatının öğretilmesi.11/37, Tufanla Nuh kavminin helaki.
-Lut, Semud, Âd ve Şuayb kavminin helaki.[Kısaca bütün kavimlerin helaki tabii afetlerle olmuştur.]
-Hz. Davud’a zırh yapım sanatının öğretilmesi.21/80
-Hz. Suleymanın yanındaki kitaptan kendisinde ilim olan kişi tarafından Belkisin tahtının getirilmesi. [Bu, ilimle getirilmiş].
-Hz. İbrahim’in ateşte yanmadan, mancınıkla atılmasına rağmen bir yerinin kırılmadan kurtulması.
-Hz. Musa ve kavmine çölde beslenmeleri için kudret helvası ve bıldırcın gönderilmesi, üzerlerine bulutun gölge kılınması. 2/57
-Hz. Musa ve kavminin denizden geçirilmesi
- Kavminin su istemesi üzerine Hz. Musa’nın Allah (cc)nın emrine binaen asasıyla taşa vurması ve taştan on iki pınar fışkırması. 2/60 vs …
Bu misalleri daha da çoğaltabiliriz.
* * * * * * *
-Peki, bunların mucize sayılmayacağını nereden çıkardınız?
Devamı var.